15.11.2017 / 61.Türkiye Milli Pediatri Kongresi, Antalya, Türkiye

Mülteci Akıl ve Ruh Sağlığı Çalıştayı ve Yuvarlak Masa Toplantısı Türkiye Milli Pediatri Derneği (TMPD) ve International Pediatric Association (IPA) işbirliği ile 15.11.2017 tarihinde Antalya’da gerçekleştirilmiştir. Çalıştayın amacı; genel olarak mülteci sorununu değerlendirmek, mültecilerde akıl ve ruh sağlığının durumunu ve sorunlarını belirlemek ve bununla ilgili çözüm önerilerini tartışmaktır. Çalıştaya TMPD, Amerika IPA, Save the Children ve International Adolescent Health Assosciation gibi sivil toplum örgütlerinden konuşmacılar katılmış ve ayrıca Lübnan, Ürdün, Kosova ve Türkiye’den 100’ü aşkın katılımcı izleyici olarak yer almıştır.

Çalıştayın açılış konuşmalarını; TMPD Genel Sekreteri Prof. Dr. Enver Hasanoğlu, IPA Başkanı Prof. Dr. Errol Alden’ın Çalıştay açılış konuşmalarının ardından Suriyeli Sığınmacılar için sosyal farkındalığın artırılması amacıyla TMPD Genel Koordinatörü Kerem Hasanoğlu tarafından yapılan “Herşey sevgi ile başlar” sosyal sorumluluk projesinin gösterimi yapmıştır.

TMPD Genel Sekreteri Prof. Dr. Enver Hasanoğlu açılış konuşmasında; ülkemizde Suriye’deki savaş nedeniyle bu ülkeden kaçan birçok mültecinin bulunduğunu vurgulamıştır. Hasanoğlu, Suriye’den değişik ülkelere kaçan mülteci sayısının toplam 11 milyon civarında olduğunu ve 5 milyonunun Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak’ta bulunduğunu belirtmiştir. Ülkemizde 3.5 milyona yakın sığınmcı olduğunu bildiren Hasanoğlu, bunların yarıya yakınının çocuk yaş grubunda olduğunu vurgulamıştır. Ülkemizde bulunan sığınmacıların küçük bir kısmının kamplarda olduğunu, çoğunun ise sınır şehirlerinde ve büyük şehirlerde yaşadığını belirten Hasanoğlu konuşmasında Türkiye’nin sığınmacılar  için bugüne kadar 25 milyar dolar harcadığını vurgulamıştır. Bölgedeki doktorların eğitiminde AFAD, Sağlık Bakanlığı, TMPD ve IPA’nın rol aldığını ve bu amaçla Osmaniye’de bulunan Cevdetiye geçici barınma merkezinde adolesan ve çocuklara eğitim ve psikososyal destek verildiğini bildirmiştir.

IPA Başkanı Prof. Dr. Errol Alden açılış konuşmasında pediatristlerin görevlerinin çocuklarla ve onların sorunları ile ilgilenmek olduğunu ve çocukların bakımı ve güvenliğinin sağlanması alanında bu hekim grubuna önemli görevler düştüğünü belirtmiştir. Alden, bu alanda Türkiye Milli Pediatri Derneğinin de önemli bir görev yaptığını, mülteci çocukların sadece eğitimi değil bakımı ve geleceği için de çalıştığını konuşmasında vurgulamıştır. Ayrıca “Herşey Sevgi İle Başlar” projesi ile ilgili videonun çok güçlü bir video olduğunu ve bütün dünyadaki çocuklar için mesaj verdiğini de belirtmiştir.

İlk panelde mülteci çocukların şu andaki durumu tartışılmıştır. Oturum Başkanı T. C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Nurullah Okumuş, giriş konuşmasında savaşların en önemli sonucunun göçler olduğunu, ülkemize Suriye’deki savaşın başlangıcından itibaren 3.250.000 civarında göçmen misafir geldiğini ve bu sayı ile dünyada en fazla göç alan ülke olduğumuzu bildirmiştir. Göçmen ailelerin 265.000 bebeğinin ülkemizde dünyaya geldiğini belirten Okumuş, ülkemize gelen göçmenlere sınır kapısından itibaren sağlık taraması yapıldığını, göçmenlerin 285.000’inin geçici barınma merkezlerinde kaldığını ve göçmenler için toplamda 25 milyar dolar harcandığını bildirmiştir. Şu ana kadar 1 milyon çocuğun aşısının yapıldığını ve mültecilerin sağlık bakımlarının ücretsiz yapılmakta olduğunu bildiren Okumuş, savaşların en büyük travmasının psikolojik travma olduğunu belirtmiş ve toplantının mültecilerin sorunlarına katkıda bulunmasını dilemiştir.

İlk panelin diğer oturum başkanı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Koray Boduroğlu da mülteci çocuklar sorununun önemli olduğunu, mülteci çocukların okul, sağlık ve temel ihtiyaçlarda sorunlar yaşayabileceğini ve özellikle depresyon, posttravmatik stres bozukluğu gibi mental sağlık sorunlarının bu grupta sık görüldüğünü bildirmiştir.

İlk panelin ilk konuşmacısı IPA başkanı Prof. Dr. Errol Alden olmuş ve afet ya da olağanüstü durumlarda IPA’nın rolü ile ilgili bir konuşma yapmıştır. Konuşmasının başında Alden, UNICEF’in 2017 raporuna göre dünyada her 4 çocuktan birisinin afete maruz kalmış olduğunu ve yaklaşık 50 milyon çocuğun evlerinden uzak olduğunu bildirmiştir. 2005-2015 yılları arasında mülteci çocuk sayısının geçmişe göre iki kat arttığını bildiren Alden, IPA olarak Johnson & Johnson sponsorluğunda Türkiye, Lübnan ve Ürdün’de çalışmalar yaptıklarını belirtmiştir. Çocuk sağlığı alanında Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşların birlikte çalıştığını belirten Alden,  doğal afetlerde en çok çocukların etkilendiğini ve 5 yaş altında mortalite ve morbiditenin giderek arttığını vurgulamıştır.

IPA’nın, çocukların sağlığını etkileyen afet ve olağanüstü durumlarda bu alanda çalışanların eğitimi konusunda devlet organizasyonlarına öneriler vermek gibi bir görevi olduğunu bildiren Alden, kötü koşullarda yaşayan çocuklarda gelişimsel ve mental sorunların önemli olduğunu vurgulamıştır. Yaptıkları çalışmalarda mülteci çocuklarda mental sorunlar, dil sorunları ve iletişim sorunları gibi sorunların çok fazla görüldüğünü vurgulayan Alden, IPA tarafından afetlerde erken deneyimler, travmaya yaklaşım ve gelişimsel sorunlara yaklaşım ile ilgili kursların düzenlendiğini bildirmiştir.

Alden, afetlere yaklaşım basamaklarında, akut ya da acil faz, iyileşme fazı ve normal yaşama dönüş fazı olarak 3 basamağın olduğunu vurgulamıştır. Çocukların afet durumlarında en fazla duyarlı grup olduğunu belirten Alden, olağanüstü durumlarda çocuk sağlığına yönelik yaklaşımlarda ailelere eğitim verilmesi ve çocuklara afetin her aşamasında psikososyal destek sağlanması gerektiğini bildirmiştir. Alden, ayrıca çocuğun gelişimsel sürecinde istismarın önemli bir olumsuz etken olduğunu vurgulamış ve çocukların erişkinlerin bakımına muhtaç olduğunu, fiziksel güçlerinin yetersiz olduğunu ve gelişimsel olarak daha duyarlı olduğunu belirtmiştir. Afet durumlarında çocuklara yaklaşım konusunun önemli olduğunu vurgulayan Alden, çocukların afetlerde reaksiyonlarının değişik olduğunu ve önerilerin buna göre verilmesi gerektiğini bildirmiştir.

Alden, olağanüstü durumlarda çocuk sağlığı ile ilgili yaklaşımda ‘güvenli hissettiğin yer senin evindir’ sözünün göz önüne alınması gerektiğini ve diğer yandan, hem çocuk hem ergen yaş grubunda okullaşmanın önemli olduğunu vurgulamıştır. Alden, Birleşmiş Milletler desteği ile mülteci çocukların eğitimi açısından katkılar verilmeye çalışıldığını, fakat Suriye mülteci krizinden 6 yıl sonra okul ve eğitim sorunlarının halen devam ettiğini, özellikle kız çocuklarının eğitimi konusunda özel yaklaşımlar sergilemek gerektiğini ve ailelerin duyarlı olmasının ve aile eğitiminin önemli olduğunu vurgulamıştır.

Konuşmasının sonunda Alden, pediatristlerin mülteci sorununda en önemli grup olduğunu, IPA’nın Birleşmiş Milletler ve dünyadaki ülkeler için önemli öneriler vermekte olduğunu, Lancet ile birlikte web kampanyası düzenlediğini, Türkiye, Lübnan ve Ürdün gibi farklı ülkelerdeki profesyoneller için eğitimler düzenlediğini ve dünyadaki pediatristler için önemli görevler yapmakta olduğunu bildirmiştir.

İlk panelin ikinci konuşmacısı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Elif Özmert Türkiye’deki çocuk mültecilerin durumu ve TMPD’nin mülteciler ile ilgili deneyimlerini anlatan bir konuşma yapmıştır. Özmert, Türkiye’de halen 3.208.131 Suriyeli mülteci olduğunu, bu populasyonun yarısının çocuk yaş grubunda olduğunu, eğitim çağındaki mülteci çocuk sayısının 1 milyon olduğunu ve 5 yaş altı mülteci çocuk sayısının da 500.000 olduğunu bildirmiştir. Mültecilerin %10’unun geçici barınma merkezlerinde, %90’ının ise toplumda yaşadığını belirten Özmert, İstanbul, Şanlıurfa ve Gaziantep’te toplam 1 milyon mültecinin yaşadığını belirtmiştir. Ülkemizde yaşayan mültecilerin resmi olarak göçmen ya da mülteci olmadığını ve geçici koruma statüsü altında olduklarını ve mülteciler için açık kapı politikasının halen devam ettiğini belirten Özmert, mültecilerin geçici kimlik ile sağlık ve eğitim gibi servislere ulaşabildiklerini bildirmiştir.

Özmert konuşmasının ilerleyen bölümünde TMPD’nin mülteciler ile ilgili çalışmalarını anlatmıştır. TMPD tarafından mültecilerin yaşadığı bölgelerdeki pediatristlere yönelik; aciller, sık görünler sorunlar, malnutrisyon ve psikososyal sorunlara yaklaşım gibi konuları içeren 9 kurs düzenlendiğini ve psikososyal destek programlarının oluşturulduğunu bildirmiştir. Osmaniye’de bulunan Cevdetiye kampına TMPD tarafından ziyaret yapıldığını anlatan Özmert, sağlık sorunları açısından eğitim programları oluşturulduğunu ve bu kampta 2 gün süren bir eğitim toplantısı yapıldığını belirtmiştir. Bu eğitim aktiviteleri sırasında çocuklarla ilgili olarak en önemli sorunun geleneksel bir uygulama olan bebeklerin tuzlanması olduğunu belirten Özmert, anne sütü verme sıklığının iyi olduğunu, aşı kabul oranlarının yüksek olduğunu ve bebeklerin D vitamini ve demir aldıklarını vurgulamıştır.

Özmert, ruh sağlığı sorunlarının dünyada hastalık yükü açısından önemli olduğunu, mültecilerde görülen toksik stresin hem bugünü hem de yarını etkilediğini vurgulamıştır. Mültecilerde kayıp nesil olmaması için UNICEF’in çalışma başlattığını belirten Özmert, savaş ve terörizmin posttravmatik stres bozukluğu, depresyon, anksiyete, öğrenme sorunları, uyku sorunları ve yeme bozuklukları gibi sonuçlar doğurduğunu bildirmiştir. Ayrıca sadece mülteci çocukların değil bu çocuklara bakım verenlerin de akıl ve ruh sağlığının birebir etkilendiğini vurgulamıştır. Gaziantep’te yapılan bir çalışmada mülteci çocukların %40’tan fazlasında travmatik deneyim yaşama öyküsünün olduğu ve mülteci çocuklarda epilepsi, psikotik durum, duygu durum bozukluğu gibi sorunların fazla olduğu, buna karşın ruh sağlığı sorunları açısından hastaneye başvuruların yetersiz olduğu Özmert tarafından vurgulanmıştır.

Eğitim açısından değerlendirildiğinde; 600.000 çocuğun okula gittiğini, buna karşın 400.000 çocuğun eğitim dışında kaldığını vurgulayan Özmert, yapılan çalışmalarla ilgili bilgi vermiştir. Çocukların eğitimi için; şartlı nakil transferi, erken eğitim ve yükseköğretim olanakları gibi çalışmaların yapıldığını bildiren Özmert, ülkemizde Suriyeli mülteci çocukların eğitim için çalışan 56.000 Suriyeli gönüllü öğretmen ve 30.000 Türk öğretmen olduğunu belirtmiştir. Çocukların aile ortamlarının başa çıkma becerilerini geliştirdiğini, dil eğitimi ve arkadaş çevresinin önemli olduğunu bildiren Özmert, eğitimden uzak kalma, yeni dili öğrenememe, kültüre uyum sağlayamama ve çocuk işçiliğinin en önemli sorunlar olduğunu ve mülteci çocukların yarısının psikolojik desteğe sahip olduğunu belirtmiştir.

Kadın cinsiyet, hayatının tehdit altında olması ve önceki ruh sağlığı sorunlarının depresyon riskini artırdığını belirten Özmert, 2.5 milyon mülteciye temel hizmetler verildiğini, iş sektörlerinde mesleki kurs, kendi işini kurma konusunda eğitimler ve kadınlara yönelik kurslar yapıldığını vurgulamıştır. Mültecilerin sorunlarına yaklaşımda dil, kültürel uygunluk, ulaşılabilirlik, damgalanma olmaması ve medyanın önemli olduğunu vurgulayan Özmert, pediatrist, psikolog ve sosyal çalışmacının multidisipliner olarak çalışması gerektiğini belirtmiştir. Özmert, konuşmasının sonunda TMPD olarak eğitim, araştırma ve savunuculuk alanlarında çalışmalar yapıldığını vurgulamıştır.

İlk panelin üçüncü konuşmacısı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Derman ise Türkiye’deki adolesan mülteciler ve TMPD deneyimleri ile ilgili bir konuşma yapmıştır. Derman, Türkiye’nin 2011’den itibaren mültecileri kabul ettiğini ve tarihsel olarak Türkiye’nin nüfusunun 16 milyonunun göçmen olduğunu vurgulamıştır. Derman, ülkemizde Geçici Koruma Kampı olarak toplam 26 kamp olduğunu, her bir kampta yaklaşık 10.000 insanın yaşadığını ve toplam 257.713 kişinin kamplarda kaldığını belirtmiştir. TMPD olarak Osmaniye kampına ziyaret yapıldığını bildiren Derman, bu ziyaret sırasında mülteci çocukların fiziksel ve psikososyal durumlarının incelendiğini belirtmiştir. Asıl sorunun psikososyal sorunlar olduğunu bildiren Derman, TMPD olarak Suriye göçmen kampında yapılan adolesan çalışması ile ilgili bilgi vermiştir. Bu çalışmada 16-20 yaş arasında adolesanlara kısa semptom envanteri uygulandığını ve sonuç olarak psikosomatizasyon ve sığındıkları ülkeye düşmanlığın sık olduğunu belirten Derman, bu adolesanların özgürlüğünün kısıtlandığını düşündüklerini, fakat topluma entegre olabilmek için uğraştıklarını belirtmiştir.

Konuşmasının sonunda Türkiye’de 1 milyon mülteci çocuğun %60’ının eğitime devam ettiğini, bu oranın mülteci kabul eden diğer ülkelerden daha fazla olduğunu belirten Derman, ergenlerin travmatik deneyimler sonrasında ağır sorunlar yaşayabileceğini vurgulamıştır.

İkinci panelde mülteci çocuklarda akıl ve ruh sağlığı tartışılmıştır. İlk konuşmacı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. İlgi Ertem erken çocukluk döneminde mülteci olan çocukların ruh sağlığı ile ilgili bir konuşma yapmıştır. Konuşmasının başında Ertem, 1999 Marmara depremindeki deneyiminin kendisi için önemli olduğunu vurgulamış ve göçmenlik ya da mülteci konumunda olmanın erken çocukluk dönemindeki gelişimle olan ilgisini belirtmiştir. Erken çocukluk döneminde gelişim ile ilgili olarak Lancet’te 10 yılda 3 büyük seri olduğunu belirten Ertem, beyin gelişiminin %80’inin bu dönemde yapılandığını ve görüntüleme yöntemlerindeki gelişmeler ile bu bilginin desteklendiğini bildirmiştir. Beynin sağlıklı ve şefkatli bir ortamda daha sağlıklı geliştiğini, stres ortamında daha sağlıksız geliştiğini ve hatta epigenetik açıdan bu sağlıksız gelişimin diğer kuşaklara da aktarılabildiğini vurgulamıştır.

Biyoekolojik kuramın çocuğun tek başına gelişmediği, yakın çevre ve uzak çevre ile geliştiğini gösterdiğini ifade eden Ertem, destekleyici ortamın anne, baba, aile ve çevreden oluştuğunu ve bu yapıların çocuğun gelişiminde önemli olduğunu vurgulamıştır. Bireyin anne olunca kendini reorganize ettiğini ve donandığını belirten Ertem, bağlanma kuramının çocuğun doğduktan sonra temel bakım veren kişilere güven duymasını gösterdiğini ifade etmiştir. Çocuğun gelişiminde koruyucu etmenler ve dayanıklılığın önemli olduğunu vurgulayan Ertem, olumsuz yaşam koşullarına rağmen, ebeveyn, öğretmen ya da çocuğun yakınındaki bir kişinin çocuğu desteklemesinin o çocuğun ileri hayatında dayanıklı olmasını sağladığını belirtmiştir. Ayrıca epigenetik faktörlerin de önemli olduğunu, risk faktörleri azaltılarak dayanıklılık yaratan faktörlerin artırılabileceğini, sağlıklı ve şefkat dolu bir ortam sayesinde gelişimin daha iyi olacağını konuşmasında belirtmiştir.

Erken çocukluk dönemi ve mülteci durumu değerlendirildiğinde; araştırmaların böyle bir dönemden geçildiğinde çocuklardaki etkileri konusunda fikir verebileceğini ifade eden Ertem diğer yandan bu konuda yeterli araştırma olmadığını bildirmiştir. Aşırı ağlama, yatıştırılamama, ajitasyon, uyku sorunları, yeme sorunları, dikkat azalması, öğrenememe, inhibisyon, karşılıklı oyun oynayamama ve agresyon gibi sorunların bu çocuklarda daha fazla olduğunu vurgulayan Ertem, insan nedeniyle oluşan afetler sonucunda travmanın daha ağır olduğunu bildirmiştir. 2-18 yaş arasında Ezidi çocuklarda yapılan bir çalışmadan bahseden Ertem, bu çalışmada yer alan bütün çocuklarda uyku sorunları, depresyon ve konversiyon gibi psikiyatrik sorunlar olduğunu ve 51 çocuktan %55’inde özel destek gereksinimi mevcut olduğunu belirtmiştir.

Olağanüstü durumlarda ailenin yaşadığı travma, postpartum depresyon ve posttravmatik stres bozukluğu gibi semptomların ele alınması gerektiğini belirten Ertem, ailenin travması ile başedildiğinde çocuğun gelişimi ile ilgili daha iyi sonuçlar elde edildiğini vurgulamıştır. Literatürde bir derlemede; yaşanan travmatik olayların tipi, aile ve çocuk ilişkisi, ailenin dayanıklılığı, ailenin çocuk ile ilgili duyarlılığı, yaşadığı ortam, sosyal destek, çocuğun mizacı ve çocuğun yaşının gelişimi etkileyen en önemli etmenler olduğunu vurgulayan Ertem, 3-5 yaş arasının çok kritik bir dönem olduğunu belirtmiştir. Bu dönemde travmanın etkisinin ölçülemediğini ifade eden Ertem, ilk yaşlar için bu alandaki araştırmalardan elde edilen bilginin yetersiz olduğunu, bazı gelişmiş ülkelerin mültecilerinde genel terapiler, bireysel girişimler, oyun terapisi, ikili terapi (anne-baba terapisi), aile destek grupları ve psikofarmokolojik tedaviyi içeren çalışmalar yapıldığını da bildirmiştir.

Ertem, olağanüstü durumlarda erken çocukluk gelişimini desteklemek için gelişim teorilerinin yol gösterici olduğunu ve çocuğun önemli hakkının gelişmek olduğunu vurgulamıştır. Duruma özgü girişimler, ailenin gereksinimlerini bilmek, bütüncül yaklaşım ve aile merkezli yaklaşımların önemli olduğunu vurgulayan Ertem, çocuk ve ailelere ayna olunması, güçlü olduklarının fark ettirilmesi ve pratik girişimlerin sürdürülebilir olması gibi etmenlerin önemli olduğunu vurgulamıştır. Konuşmasının sonunda Lübnan’da Suriyeli mülteciler ile yapılan bir programdan bahseden Ertem, bu programda aileden aileye destek ve eğitimin yapıldığını, profesyonellerin destekleyici olduğunu, programların mültecilerin durumuna uyarlandığını ve bu girişimlerin çocuklara olumlu olarak yansıdığını belirtmiştir.

İkinci oturumun ikinci konuşmacısı Save the Children üyesi Marianne O’Grady okul çağındaki mülteci çocuklarda mental sağlık ile ilgili bir konuşma yapmıştır. Konuşmasına teşekkür ile başlayan O’Grady 7 yıldır ülkemizde çalıştıklarını ve özellikle mülteci çocuklara sağlanan destekler gibi önemli işler yaptıklarını belirtmiştir. Save the Children’ın barınma, temel ihtiyaçlar, eğitim, acil yardım, emosyonel ve psikososyal destek konusunda çalışan bir dernek olduğunu anlatan konuşmacı, özellikle emosyonel ve psikososyal alanda birçok çalışma yaptıklarını bildirmiştir. Suriye krizinden etkilenen çocuklarda 2014-2015 yıllarında Save the Children tarafından yapılan destek çalışmalarından bahseden O’Grady özellikle direkt koruma riskleri olan, evlerini veya aile üyelerini kaybeden çocuklarda temel ihtiyaçlara sınırlı erişim, psikososyal stres, sosyal stres ve ekonomik zorlukların önemli olduğunu ifade etmiştir. Birçok alanda yaptıkları çalışmalarda; hem çocukların hem de erişkinlerin etkilendiğini saptadıklarını bildiren konuşmacı mültecilerde erken evlilik ve çalışan çocukların çok önemli sorunlar olduğunu bildirmiştir.

Save the Children olarak 2015 yılında Childhood in the Shadow of War, 2016 yılında Childhood Under Siege ve 2017 yılında da Invisible Wounds isimli çalışmalar yaptıklarını bildiren O’Grady bu çalışmalarda mülteciler ile ilgili birçok sorun tespit ettiklerini belirtmiştir. Çatışma ve şiddete uğrama, ailenin bölünmesi, eğitimsizlik, ayrımcılık ve toksik strese maruz kalmanın önemli sorunlar olarak değerlendirildiğini bildiren O’Grady her 4 Suriyeli çocuktan birinin ruh sağlığı sorunu yaşadığını belirtmiştir. Konuşmacı, mülteci çocuklarda en sıklıkla rastlanan mental sorunların; hiperaktivite, korkular, anksiyete, depresyon, izolasyon, fobiler, gece korkuları, nedensiz ağlama, somatik semptomlar, negatif düşünceler, intihar, antisosyal davranışlar, evden kaçma ve gelecekle ilgili beklenti yokluğu olduğunu bildirmiştir.

O’Grady yaptıkları çalışmalara örnek olarak HEART (Healingeducation through the ARTS), ChildYouth Resilience Journey of Hope ve Psychological First Aid Positive Parenting\Positive Discipline çalışmalarını örnek vermiştir. Suriye’de birçok ailenin sorun yaşadığını bildiren O’Grady yapılabilecek destek programları olarak mental sağlık servislerinin oluşturulması, mülteci kliniklerinin yapılanması, aile ve toplum desteği, sosyal destekler ve güvenlik çalışmalarını saymıştır. HEART programı kapsamında; çocuğun ve ailenin tedavisinin sağlandığını, günlük olarak okulda destek programları yapıldığını, duygularını nasıl yansıtacağı konusunda emosyonel destekler verildiğini, oyun grupları ve oyun programları ile eğitimsel destekler verildiğini, ev ziyaretleri yapıldığını, öğretmen eğitimlerinin yapıldığını, mental sağlık sorunları açısından çocuklara yönelik programlar oluşturulduğunu, ebeveynlik programları düzenlendiğini ve farklı şekillerde bireysel programlar uygulandığını anlatmıştır.

O’Grady konuşmasının sonunda; mülteci çocuklarla ilgili olarak gelecekte global olarak mental sorunlara odaklanmak, başvuru sistemlerini düzeltmek, ulusal kapasiteyi artırmak ve profesyonelleri hazırlamak gibi aktivitelerin gerekli olduğunu vurgulamıştır.

İkinci oturumun üçüncü konuşmacısı International Association for Adolescent Health adına Çalıştaya katılan Prof.Dr.Helena Fonseca ise adolesanlarda mülteci akıl sağlığı ile ilgili bir konuşma yapmıştır. Konuşmasının başında adolesan döneminden bahseden Fonseca, adolesan yaş grubunun 10-19 yaş arası olduğunu ve bu dönemin gelişimsel olarak çok önemli bir dönem olduğunu vurgulamıştır. Konuşmacı, hayatın ikinci 10 yıllık dönemi olan adolesan döneminin erken adolesan dönemi (10-13 yaş), orta adolesan dönemi (14-16 yaş) ve geç adolesan dönemi (17-19 yaş) olarak 3 döneme ayrıldığını ve dünyada insanların 5’te birinin adolesan olduğunu bildirmiştir. Bu dönemde ihtiyaçların ve durumların erişkinden farklı olduğunu vurgulayan Fonseca diğer yandan, 10-24 yaş grubunda mortalitenin oldukça yüksek olduğunu belirtmiştir.

Fonseca, adolesanlarda davranış sorunları, alışkanlıklar ve erken gebelik gibi birçok sorunun görülebileceğini ve mülteci adolesan popülasyonunun özellikle risk altında olduğunu vurgulamıştır. Çocuk Haklarına göre; adolesanların korunması gereken bir grup olduğunu vurgulayan Fonseca, adolesanlarla görüşmede güvenilir olunması gerektiğini ve tedavi için uyum sağlanması gerektiğini belirtmiştir. Adolesanla görüşme yaparken titiz olunması ve mutlaka onam alınması gerektiğini vurgulayan Fonseca, aile, okul, arkadaşlar, alışkanlıklar, izolasyon, güvenlik, ev, eğitim ve aktivitelerin sorulmasının gerektiğini ifade etmiştir.

Family AdjustmentAdaptation Response (FAAR model) olarak adlandırılan bir modelde öncelikle kriz durumunda stres faktörlerinin ve günlük zorlukların tanımlandığını, aile ve çocuğun anlaşılmaya çalışıldığını ve adolesanın yetenekleri ve yapabileceklerinin sorgulandığını anlatan Fonseca bu programda ailenin adaptasyonunun çok önemli olduğunu bildirmiştir. Kriz durumunda adolesan için koruyucu faktörlerin; bireysel, ailesel ve çevresel, faktörler olduğunu ve özellikle anne ve babanın psikolojik durumunun çok önemli olduğunu ifade etmiştir.

Fonseca ergenlerde erken veya geç puberte, fiziksel sağlık sorunları, beslenme sorunları, kazalar ve istismar gibi sorunların görülebileceğini, bilişsel ve emosyonel değerlendirmenin ayrıntılı olarak yapılması gerektiğini bildirmiştir. Adolesanda hızlı duygusal değişiklikler olduğunu vurgulayan Fonseca, otonomi ve destek arasında dengeyi sağlamak gerektiğini bildirmiştir. Mülteci adolesanlar için birçok travmatik stresör bulunduğunu, bu adolesanların gelecekten beklentilerinin düşük olduğunu ve negatif düşünceleri olduğunu vurgulayan Fonseca, mülteci adolesanlara yönelik yaklaşımda çok geniş ve gerçekçi bir yaklaşıma gereksinim olduğunu ve bütün risklerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Fonseca, National Center for Child Travmatic Stress kriterlerine göre risk altındaki adolesanlara yaklaşımda; sosyal ihtiyaçları belirlemek, ailenin kültürel durumunu ve desteklerini saptamak, iletişimi sağlamak, temel tedavi yöntemlerini uygulamak, gelişimsel ihtiyaçlara yönelik psikoterapödik yaklaşımlar yapmak, mental sağlık sorunları ile ilgili kişileri eğitmek, acı veren durumları konuşmak, başa çıkma becerilerini araştırmak ve dans ve müzik gibi alternatif tedavileri yapmak gibi yaklaşımlar olabileceğini bildirmiştir. Konuşmasının sonunda adolesanlarda medikal ve psikolojik ihtiyaçların yüksek düzeyde olduğunu, çocuk ve erişkine yönelik araştırmalara gereksinim olduğunu, araştırmaların da geniş populasyonlu, psikolojik semptomları sorgulayan ve kesitsel araştırmalar olması gerektiğini bildiren Fonseca bu konuda geniş kapsamlı politikalar üretilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

YUVARLAK MASA TOPLANTISI

Çalıştayın devamında Prof. Dr. Elif Özmert’in moderatörlüğünde mültecilerin yaşadığı şehirlerde çalışan ve bu alandaki sorunları bilen birçok katılımcının yer aldığı bir Yuvarlak Masa Toplantısı yapılmıştır.

Yuvarlak masa toplantısında ilk olarak Gaziantep Üniversitesinden Prof. Dr. M. Yavuz Coşkun söz almıştır. Coşkun, sorunun çok önemli olduğunu ve %40’ı çocuk olan 3.5 milyonluk bir mülteci populasyonun olduğunu vurgulamıştır. Mülteci krizinden önce Gaziantep Üniversitesi olarak Halep Üniversitesi ile birlikte birçok çalışma yapmış olduklarını bildiren Coşkun, savaş ve krizin en büyük etkilerinin çocuklar ve kadınlar üzerine olduğunu belirtmiştir. Coşkun, Gaziantep’in şu anda 400.000 mülteciyi barındırdığını, bu şehirde sorunun anlaşılır olması için çeşitli çalışmalar yapıldığını, krizin ilk döneminde Göç Sempozyumu yapıldığını, kadın ve çocukları konu alan bir belgesel hazırlandığını ve bu belgeselin tüm dünyaya gönderildiğini anlatmıştır. Fakat bir yandan devamlı mülteci akışı olduğunu vurgulayan Coşkun, öğrenci eğitimleri, kamplarda adolesanlara Türkçe öğretilmesi, 2500 çocuğun yüksek öğretime kazandırılması, Arapça programlar açılması, UNICEF ile ortaklık kurulması ve Hollanda, Katar ve Avrupa Birliği ile çalışmalar yapılması gibi projeler yapıldığını bildirmiştir. Özellikle kız çocuklarının eğitiminin gerçekleştirilmesine yönelik projeler yapıldığını ve bu projelerin kurumsallaştığını söyleyen Coşkun, bütün bu aktivitelere rağmen sorunun devam ettiğini vurgulamıştır. Konuşmasının sonunda Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin bu konuda çalışmalar yapması gerektiğini ve politikacılara yönelik mülteci çocukların durumunu gösteren mektuplar yazılması gerektiğini önermiştir.

TMPD’den Özmert, yerel kaynakların kullanımı ve çocuklar adına savunuculuk konularının önemli olduğunu vurgulamıştır.

Hatay’dan Çalıştay’a katılan ve mültecilerin geçirdikleri travma ile baş etme konusunda çalıştığını bildiren bir hemşire bu çocuklarda posttravmatik stress bozukluğunun önemli olduğunu ve sorunun dünya sorunu olarak görülmesi gerektiğini belirtmiştir.

Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nden Çalıştay’a katılan bir hemşire; mülteci çocukların büyük bir travma yaşadığını, sağlık sisteminde Suriyeli hastalara öncelik verilmesi ile ilgili sorunlar yaşadıklarını ve diğer yandan postravmatik stres bozukluğuna yönelik olarak oyun odalarında çocuklar ile çalışmalar yapıldığını bildirmiştir.

TMPD’den Derman çadır kampta yaşayanların en büyük amaçlarının konteynır kampa geçmek olduğunu ve zor koşullarda yaşadıklarını eklemiştir.

Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Yenidoğan Uzmanı, Hatay’da göçmenlerin 20.000’inin kampta ve 450.000’inin şehir içinde yaşadıklarını, göçmenlerin yerel halkla etnik açıdan benzediklerini, bu nedenle asimilasyonun olmadığını, mültecilerle ilgili en önemli sorunların doğum sayılarının artması, adolesan evlilikler ve resmi olmayan evlilikler olduğunu bildirmiştir.

TMPD’den Elif Özmert, yerel halkla ilgili politikalar üretilmesinin önemini belirtmiş ve erken evliliklerin önlenmesi için çocukların okula gönderilmesinin gerektiğini vurgulamıştır.

Mustafa Kemal Üniversitesi Pediatri Hemşireliği öğretim üyesi bir katılımcı, bulundukları şehirde mültecilerin çeşitli ruhsal sorunlar yaşadıklarını, fakat psikiyatri kliniklerine başvurma oranlarının çok düşük olduğunu, yerel halkla evliliklerin arttığını, dil sorunları ve eğitim eksikliğinin en önemli sorunlar olduğunu, 2016 verilerine göre doğum oranlarının geçmişle kıyaslandığında %41 arttığını ve bu nedenle koruyucu projelerin gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Asuman Çoban, krizde özellikle çocukların etkilendiğini, doğum oranlarının çok fazla olduğunu ve eğitimin en önemli sorun olduğunu belirtmiştir.

Şanlıurfa Harran Üniversitesinden Dr Mahmut Demir, Şanlıurfa’da toplam 450.000 Suriyeli mülteci olduğunu ve bunların 110.000’inin 0-3 yaş arasında olduğunu ve hastanelerde bakılan hastaların %40’ının Suriyeli olduğunu bildirmiştir. En önemli sorunların; ekonomik sorunlar, dil sorunları, tercümanların yetersizliği, bakılan hasta sayısının yüksek olması, zaman yetersizliği ve sağlık çalışanlarında motivasyon eksikliği olduğunu bildirmiştir.

Ürdün’den Dr. Asie, Ürdün’de 1.5 milyon Suriyeli mülteci olduğunu ve mülteciler ile ilgili olarak bu ülkede sivil toplum örgütleri, devlet kuruluşları ve UNICEF gibi uluslararası kuruluşların birlikte çalıştığını belirtmiştir. Mülteciler ile ilgili çok sayıda sorun olduğunu, kamplar dışında şehirde yaşayan mülteci sayısının giderek arttığını, bu durumun Ürdünlülerin durumunu etkilediğini ve eğitim ve sağlık alanında çeşitli sorunlar yaşadıklarını bildirmiştir.

Kosova’dan Dr. Ramush Bejiqi, toplantının çok yararlı olduğunu belirtmiş, en önemli durumun mültecilerin geriye dönüp dönmeyeceği ve gelecekte neler olacağının bilinmemesi olduğunu vurgulamış ve kadın ve çocukların etkilendiğini, Suriyeli mülteciler ile ilgili politikalar üretilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Yuvarlak Masa Toplantısının sonunda Enver Hasanoğlu, bütün katılımcılara teşekkür etmiş, Çalıştay’ın amacına ulaştığını belirtmiş ve önümüzdeki süreçte konu ile ilgili olarak daha büyük bir toplantı yapılacağını bildirmiştir.

Türkiye Milli Pediatri Derneği